Yetişkin Kadın

Yetişkin bir kadın olarak iş, aile, eğitim ve sosyal hayattaki birçok rolde taşımakta zorlandığınız sorumluluklar, yürütemediğiniz ilişkiler ve kişisel iç çatışmalarınız olabilir. Hayatın gündelik zorluklarının üstüne eklenen bu unsurlar tahammül sınırını aştığında maddi ve manevi kayıplar başlar. Psikoterapi desteği yaşam akışınızın bozulmasını önleyerek güçlüklerle başa çıkmak için kendinize verebileceğiniz en etkili özbakımlardan biridir. Kadın olmanın neredeyse tamamen verici olmak olarak deneyimlendiği bir hayatınız varsa “alma”yı öğrenmeye psikolojik destek ihtiyacınızı karşılayarak başlayabilirsiniz. Bu konuda size yardımcı olacak çok farklı metotlarla çalışmaktayız. Uyguladığımız teknikleri incelediğinizde terapinin sadece konuşmaktan öte bir süreç olduğunu da fark edecek ve neye ihtiyacınız olduğu konusunda netlik kazanacaksınız.

Bilişsel Davranışçı Terapi

Bilişsel Davranışçı Terapi (BDT), gündelik hayatta işlevselliği bozan problemleri çözmede kullanılan uygulamali ve pratik bir yaklaşımıdır.
BDT kısa süreli, hedefe yönelik bir psikoterapi tedavisidir. Amacı, insanların zorluklarinın arkasındaki düşünme veya davranışkaliplarinı değiştirmek ve böylece rahatsız edici duyguları yönetmek & değiştirmektir.

Bilişsel Davranışçı Terapi (BDT), 1000'den fazla araştırmada etkili olduğu bilimsel olarak gösterilen bir psikoterapidir. Bireylerin kendileri için en önemli hedefleri belirlemelerine ve engelleri aşmalarına yardımcı olan, zamana duyarlı, yapılandırılmış,  bir yaklaşımdır.
BDT kişinin içinden çıkamadığı sorunların arkasında yatan olumsuz, işlevsel olmayan düşünce kalıplarını fark etmesini ve değiştirmesini sağlar. BDT'de amaç olumlu düşünmek değil objektif, kanıta dayalı ve işlevsel düşünce ile eyleme geçmektir.

BDT, uyku problemlerinden fobilere, madde bağımlılığından takıntılara varana kadar birçok konuda etkili sonuçlar vermektedir.

EMDR Terapisi

Kişide olumsuz izler bırakmış ve hala hayatını etkileyen olaylar travmatik olarak değerlendirilir. Doğal afetler, kaza ve kayıplar, savaş, taciz gibi travma denilince akla gelen olayların yanı sıra, aile, okul, iş hayatı ve sosyal ilişkilerdeki olumsuz yaşantılar da kimi zaman travmatik olabilir. Açılımı göz hareketleriyle duyarsızlaştırma ve yeniden işleme olan EMDR, travmatik anıları işlemek için sık kullanılan, etkili bir terapi yaklaşımıdır. Görsel, dokunsal veya işitsel çift yönlü uyarımın sağlanmasıyla beyin lobları arasındaki etkileşimin artırılması, zihnin kendi bilgi işleme sistemini harekete geçirerek travmatik yaşantıların işlenmesi amaçlanır. EMDR, depresyon, kaygı bozuklukları, obsesif kompulsif bozukluk, yeme bozuklukları gibi farklı psikolojik rahatsızlıklarla başa çıkmada da kullanılan bir yaklaşımdır.
 
EMDR, fiziksel engel, hastalık, şehir dışına yerleşme ve şuanda yaşadığımız salgın gibi yüz yüze görüşmenin sağlanamadığı durumlarda online olarak da etkili bir şekilde uygulanabilir. Online EMDR uygulamasında çift yönlü uyarım için terapistin görsel uyarım sağlaması, danışanın dokunsal uyarım sağlaması, uygulama ve videolardan yararlanma gibi farklı seçenekler bulunmaktadır. Süreç içinde olumsuz duygu, düşünce, beden duyumlarının ortaya çıkabileceği bu terapi yaklaşımını online olarak yürütürken, bu konuda yeterli bilgi ve tecrübeye sahip terapistlerin tercih edilmesi önemlidir.

Kalp Merkezli Hipnoterapi

Kalp Merkezli Hipnoterapi, Amerika’daki Wellness Enstitüsü’nün oluşturduğu ileri tekniklerle zenginleştirilmiş bir hipnoterapi modelidir. Klasik Klinik Hipnoterapi’den farkı zihni, duyguları ve bedeni aynı anda terapi içinde kullanmasıdır. Bu sebeple telkinlerle çalışan klasik hipnoterapiden farklı deneyimsel bir terapidir. Çalışmalar sırasında akıl, duygular ve beden ile insanı bir bütün olarak ele aldığı için iyileştirici etkisi çok daha güçlüdür.

Bu terapi yaklaşımında terapist danışanını güvenilir ve ekin yöntemlerle sorunun kaynağına götürür. Tam da sorunun kaynağında, travma ile çalışıp sıkışmış duyguları boşaltmasını sağlar. Sonrasında uygulanan iyileştirici tekniklerle süreç tamamlanmış olur.

Kalp Merkezli Hipnoterapi, diğer tüm terapiler gibi yetkin bir terapist tarafından, ihtiyaç görülmesi durumunda terapistin kararı ile devam eden terapi sürecinde uygulanır. Terapi sürecinde oldukça etkili ve destekleyici bir yöntemdir.

İçsel Aile Sistemleri Terapisi

Yaklaşık 40 yıl önce Richard Schwartz tarafından geliştirilen bir psikoterapi modelidir. İnsana ve psikolojik sorunlara zihnin çok katmanlılığı anlayışa ile yaklaşarak düşünce, duygu, duyum ve zihinsel imajların iç dünyamızda ‘yan’ adı verilen parçalarımızın işlevleri olarak anlaşıldığı bir sistemdir. Yanlarımız içimizdeki ‘insancık’lar gibidir. Düşünceleri, duyguları, cinsiyetleri, kendi bedenleri ve sistemimizde varolma nedenleri vardır. Bu modele göre psikolojik sorunlarımız Esas Benlik ya da Self adı verilen sisteminin liderinin işleyişinin ‘yanlar’ın aşırılaşması sonucu engellenmesi sonucunda ortaya çıkar. Aslında ‘yan’larımız Self’i korumak için devreye girerler ama bu süreçte onun işini yapmasına yani -sakinlik, güven, sevgi/şefkat/empati, açıklık-netlik, bağlantıda olma, merak, yaratıcılık- gibi özellikleriyle problemlerimizle başa çıkmamıza da engel olmuş olurlar.  
İçsel Aile Sistemleri terapisi Self ve yanlarımızın ilişkisinin tıpkı ebeveynler ve çocuklar arasındaki ilişki dinamiklerine sahip olduğunu fark ederek modele bu ismi vermiştir. Dış dünyamızda bir ailemiz olduğu gibi iç dünyamızda da bir ailemiz var ve bu ailede de işler sıklıkla karışabiliyor. Hiçbir yanın ‘baş belası’ olmadığı, yaşamımızda bazı güçlüklere sebep olsalar da (örneğin tatlı yediren yan) asıl amacı o soruna neden olmak yerine başka bir soruna engel olmaktır. Terapi sürecinde yanların varoluş sebepleri keşfedilirken İçsel Ailede Self’in liderliğinde uyumlu bir düzen oluşturulmaya çalışılır. Kişinin şikayetleri de bu süreçte kaybolmaya başlar.

Somatik Deneyimleme Terapisi

Travma ile başa çıkmada bedeni merkeze alan  bir terapi yaklaşımıdır. Geleneksel olarak travmatik belirtilerle başa çıkmak için uygulanan yukarıdan aşağıya (zihinden bedene) yani düşünce, duygu, inanç ve imgelerle yapılan çalışmalar sonucunda iyi hissetmeye ulaşılır. Somatik Deneyimleme Terapisinde ise aşağıdan yukarı (bedenden zihine) bir yaklaşımla sinir sistemimizin esnek dayanıklılığını aşan tetikleyiciler sonrasında yeniden dengeye nasıl gelinebileceğimize odaklanılır.
Travmatik uyaranların beden fizyolojimizde oluşturduğu düzensizliği fark etme ve öz düzenleme becerileri kazanarak bedenimizde ‘güvende’ hissetmeye odaklı çalışmalar Somatik Deneyimleme’nin travmaları derinlemesine anlatmadan dahi etkilerinin ortadan kaldırılabileceğini bize gösterir.
Somatik Deneyimleme Terapisi’nin kurucusu olan Peter Levine’a göre ‘travmatik belirtilerin nedeni travmatik olayın kendisi değildir.Bu belirtiler,travmatik deneyimin yarattığı enerjiden geriye kalanın vücuttan boşaltımının sağlanamadığı durumlarda ortaya çıkar. Bu enerji bedenimiz ve zihnimiz üzerinde büyük zararlara yol açacak şekilde sinir sistemimizde sıkışıp kalır.” Somatik Deneyimleme Terapisi, bu sıkışmış enerjinin güvenli bir şekilde bedenden salınması yoluyla travmanın iyileşmesini sağlamak için oldukça etkili yöntemler sunar.

Şema Terapi

Temeli çocukluk ve ergenlik dönemine dayanan, yetişkin psikolojik sorunlarının açıklanması ve tedavisine yönelik bir psikoterapi modelidir. Şemalar, kendimizle, diğer insanlarla ve yaşamla ilişkimizde, davranışlarımıza yön veren temel psikolojik yapılardır.

Çocukluk ve ergenlik döneminde, temel duygusal ihtiyaçların sağlıklı şekilde karşılanmaması şemaların oluşumunu şekillendirir. Söz konusu duygusal ihtiyaçlar şunlardır: güvenlik, bakım, kabul edilme, istikrar, rekabet, kimlik algısı, ihtiyaç ve duyguları ifade edebilme özgürlüğü, kendiliğindenlik ve oyun, özdenetimin oluşumunu teşvik eden gerçekçi sınırlar.

Şemalar, erken dönemdeki yaşantılarda, kişinin hayatta kalması, içinde bulunduğu duruma uyum sağlaması için gereklidir, işlevseldir. Ancak, çocukluk ve ergenlikte uyumu sağlayan bu yapılar, yetişkin yaşamında uyum bozucu, işlevsel olmayan başa çıkma yöntemlerine dönüşürler.

Şema terapi erken dönem yaşantılarının yetişkinlik dönemindeki etkilerini keşfetmeye ve değişime odaklanır. Temel amacı, yaşamının erken dönemlerinde temel duygusal ihtiyaçları karşılanmamış olan yetişkinlere, bu ihtiyaçlarını anlamaları ve kendi ihtiyaçlarını sakarşılamaları konusunda rehberlik yapmak ve yardımcı olmaktır.

Kabul ve Kararlılık Terapisi

Diyalektik Davranışçı Terapi

Duygu Odaklı Terapi

Duygu odaklı bireysel terapi uygulamaları; psikolojik danışmanlık sürecinde seanslarda temel duyguların anlaşılması, ifade edilmesi ve seans esnasında deneyimlenmesinin ardından duyguların dönüştürülmesini içermektedir. Duygu odaklı terapi uygulamalarında empatik yorumlama, empatik olumlama ve empatik irdeleme gibi teknikler danışman tarafından esas olarak uygulanmaktadır ve danışanın en temel duygusal ihtiyaçlarını anlayıp, ifade edebilmesi amaçlanmaktadır.

Doğum Psikoterapisi

Hamilelik ve doğum süreci bir kadının hayatındaki en önemli ve hassas süreçlerdir ve terapi süreçleri özel uzmanlık gerektirir. Hamile ve doğum psikoterapisi, hamilelik, doğum ve sonrasındaki süreçte kadınların duygusal refahını desteklemeyi amaçlar. Bu terapi sayesinde, anne adayları ve yeni anneler, içsel dünyalarını keşfetmeleri, duygusal zorluklarla başa çıkmaları ve sağlıklı bir bağlanma oluşturmaları için destek almış olurlar.

Hamile ve doğum psikoterapisi, öncelikle yaşanan dönemle ilgili psikoeğitimleri içerir. Hamilelik sürecinde yaşanan duygusal dalgalanmalar, doğum korkusu, ebeveyn olma kaygıları, doğum sonrası depresyon gibi konulara odaklanır. Bu süreçte yaşadıkları her türlü zorluk terapi içeriğini oluşturur. Örneğin varsa daha önceki doğumlar ve onların getirdiği zorlanmalar da terapi sürecinde çalışılır. Ayrıca sağlıklı anne bebek bağlanması ve bunun için gereken şartların oluşturulması konusunda destek sunmak da çalışma alanlarındandır.

Doğum, anne ve bebeğin birlikte gerçekleştirdiği ilk “spontan” eylemdir. Bu sebeple bebeğin hayatının en önemli noktalarından biridir. Doğum, bebek için bir hayatın sonlandığı, aynı zamanda yeni bir hayatın da başladığı bir noktadır.  Bebek doğduğunda beyni henüz tam olarak gelişmiş değildir. Bu süreçte beyninin aktif olan kısmı limbik sistemdir, yani beynin duyulardan, duygulardan ve hislerden sorumlu olan bölgesi. Bebek büyüdükçe aşamalı olarak korteks gelişir. Korteks ise zihin aktiviteleri, bilişsel süreçler, mantık ve dil gelişimi ile ilgili alandır. Bunun anlamı da şudur: Bebek için doğum anındaki duygular, duyular ve hisler herhangi bir zihinsel işlemden geçmeden kaydedilir. Bir başka deyişle; iyi-kötü, doğru-yanlış gibi değerlendirmeler olmaksızın, doğum sürecine ait ne kadar korku, acı, yalnızlık, vücuduna dokunmalar, kullanılan kelimeler, doğum ortamının enerjisi vs. varsa hepsi herhangi bir işlem görmeksizin var olduğu haliyle kayda geçer. Bütün bu kayıtlar da bebeğin hayatı boyunca taşıyacağı bir sistemin ilk yapıtaşlarını oluşturur. Eğer kişi kadınsa, kendi hamileliği ve bebeğini dünyaya getireceği doğum süreci söz konusu olduğunda kendi doğumu ile ilgili alınan ilk kayıtlar gün yüzüne çıkacaktır. Bu kayıtlar genellikle anlamlandıramadığımız olumsuz duygular şeklinde ortaya çıkarken, bazen de olumlu doğum kayıtlarının etkisi ile süreci kolaylaştırıcı bir güç olarak ortaya çıkabilir.

Doğum sürecine anne cenahından baktığımızda da durum benzerdir. Kadın için hem hamilelik sürecinde, hem de doğum sürecinde beynin aktif olan bölgesi yine limbik sistemdir. Bu da demek oluyor ki, bebekte olduğu gibi duyulara, duygulara ve hislere dair konular ön plandadır. Diğer taraftan doğum fizyolojik olduğu kadar da psikolojik bir süreçtir. Anne adayının bahsettiğimiz doğuma dair anıları, üstüne yaşamında çözülmemiş sorunları (eş veya aile ilişkilerine dair konular, kişisel kaygılar, iş hayatına dair stres faktörleri vb.) ve baş etmekte zorlandığı duygusal süreçleri doğum anına taşınır. Anne adayı için de bebeğini dünyaya getirirken yaşadığı sıkıntılar travmatik anılar olarak kaydedilme riski taşır. İşte bu sebeplerle “doğum psikoterapisi” ortaya çıkmıştır. Doğum psikoterapisi, doğum sürecinin hem bebek, hem de anne adayının hayatlarını etkileyecek travmatik deneyimler halini almaması için bir nevi koruyucu bir süreç olarak değerlendirilebilir. Ülkemizdeki ilk doğum psikoterapisti Neşe Karabekir’in tabiri ile “doğana, doğurana ve doğum anına saygı” ile nesiller boyu etkisi devam edecek spontan doğum anılarını oluşturmayı hedefler.

Yukarıda da belirtildiği gibi doğum, limbik sistem işidir. Doğum sürecinin doğasına uygun ilerleyebilmesi için anne adayının süreçte sakin olması, anda kalabilmesi ve güvende hissetmesi çok önemlidir. Fakat günümüz koşullarında kadınlar için limbik sistem daha geri planda kalmaktadır. Onun yerine korteks sistem daha aktiftir, ki bu da düşüncenin, planlamanın ve konuşmanın daha fazla kullanıldığı anlamına gelir. “Benim anneannem tarlada çalışırken doğurmuş” söylemi günümüz kadınları için pek de mümkün değildir. Hamilelik haberini alır almaz sürece dair tüm ayrıntıları düşünen, her konuyu ayrı ayrı planlayan ve kontrol etmeye çalışan zihinlerle bunun neden mümkün olmadığını anlamak pek zor değildir.  Bu yazdıklarımızdan “hiçbir şey yapmadan doğum anını beklemek mi gerekir” gibi bir soru akıllara gelebilir. Anneannelerimiz için belki bu mümkündü ama günümüzde korteks sistemi bu kadar aktif kadınlar için elbette ki mümkün değil. Çünkü kontrolü bırakmayı öğrenmek, konuşmak veya planlamak yerine hissetmeyi ve anda kalabilmeyi öğrenmek bir çaba gerektirir ve bir sürecin ürünündür.

Bununla beraber, hepimiz doğumlara dair negatif bir hipnoz altındayız. Doğuma bu hipnozdan çıkıp var olduğu hali ile doğal bir süreç olarak bakabilmek de yine bir süreç gerektirir. Anneannelerimiz doğumu hayatın içinde öğrendiler. Fakat biz onlar kadar şanslı olamadık. Türk filmlerinde çığlık çığlığa başlayan ve çok daha şiddetli bir kaosla devam eden doğum sahneleri ve üstüne eklenen, -askerlik anıları gibi- hiç bitmeyen abartılı doğum hikayeleri ile şartlandık. Bu da doğum algımızın ne kadar kirletildiğinin bir işaretidir.

Doğum psikoterapisi, anne adayını kendi yüklerinden arındırıp doğum eylemine spontan bir şekilde dahil etmeyi amaçlar. Terapist, hamilelik öncesinde veya sürecinde, anne adayının bebekliğine döner ve anne adayı ile kendi doğum sürecini çalışır. Bu anılardan doğum anını olumsuz etkileme ihtimali olan kayıtlar çalışılır. Ayrıca anne adayının yaşamında çözümlenmemiş sorunları varsa bu konularla da ilgilenir ve bu alana dair gerekli düzenlemeler yapılır. Bunun için baba adayı ve gebenin kendi annesi ile de görüşmeler yapılır. Doğum alanı, öncesinde olabildiğince “temiz” bir hale getirilir. Psikoterapist, doğum başladıktan sonra da hastaneye gelir ve doğum süreci boyunca destek vermeye devam eder. Gebenin ve bebeğin sağlığı sağlık personeline emanettir. Doğum psikoterapisti, bu alandan ziyade anne ve bebeğin ve orada ise babanın ruh sağlığına odaklanır. Sorun yaratabilecek alanlarla ilgili tetiktedir. Gebenin ihtiyaçlarını gözetir, ilaç dışı ağrı kesici teknikleri uygular, moral ve motivasyonun düştüğü durumlarda destek verir. Doğumun durması, ilerlememesi veya gebenin korkması ya da heyecanlanması gibi durumlarda devreye girer. Doğum ekibine de gerekli desteği verir. Doğum sonrasında ise anne-bebeğin ilk buluşma anının sağlıklı şekilde gerçekleşebilmesi için oradadır. Sonrasında, diğer aile fertlerinin ve eğer varsa başka kardeşlerin bebek ile tanışmasına eşlik eder. Lohusalık sürecinde de ihtiyaç doğrultusunda terapi süreci devam eder.

Hamilelik, doğum ve lohusalık süreci tüm hayatı etkileyecek bir periyottur. Bu süreçler hem anneyi, hem bebeği, hem de diğer aile fertlerini derinden etkiler. Bu alana dair çalışmak, sorunlu alanları görüp öncesinde çözüm üretmek ve gelecek yeni neslin daha sağlıklı bir psikolojiye sahip olmasını sağladığı gibi, aile bağlarının çok daha kuvvetli hale gelmesine imkan sağlar.

Duygusal Özgürleşme Teknikleri

EFT ( Emotional Freedom Techniques) Nedir? Ne için Kullanılır?

EFT bir enerji terapisi tekniğidir. İngilizce Emotional Freedom Techniques ifadelerinin baş harflerinden oluşmuştur. EFT kendi kendine yardım tekniği olarak ülkemizde ve dünyada yaygın olarak kullanılmaktadır. Duygusal Özgürleşme Teknikleri olarak çevirisini yapabileceğimiz bu uygulamanın temeli bedenimizdeki akupunktur noktalarını hafif pres yaparak uyarmaya ve blokajları açarak bedensel ve zihinsel sağlığa katkıda bulunmaya dayanmaktadır.

EFT’nin arkaplanına baktığımızda Callahan ve Goodheart’ın vücudumuzda bulunan enerji alanlarına yönelik çalışmalarını görürüz. Hatta EFT’nin Callahan’ın Düşünce Alan Terapisinin (TFT) bir modifikasyonu olduğunu söyleyebiliriz. Callahan, Uygulamalı Kinesiyoloji okumuş ve Goodheart  ve Diamond'ın (1985) çalışmalarını zihinsel sağlık sorunlarına uyarlamıştır. Callahan, hastanın belirli bir konuyu düşündüğü anda on iki ana akupunktur meridyeninin her birinin kas test noktalarının, bu konuyla ilişkili olan akupunktur noktalarının sırasını tanımlamasına izin verdiğini keşfetmiştir. Bunun sonucunda Callahan’ın çalışmaları, öğrencilerinde ve danışanlarında tipik olarak görülen konularla birlikte standartlaştırılmış akupunktur noktaları dizilerinin geliştirilmesini sağlamıştır. Callahan’dan TFT eğitimi alan Gary Craig kullanılan dizilerin genellikle önemli olmadığını ve Callahan’ınkine benzer sonuçların sadece tüm on iki akupunktur noktasına dokunarak elde edilebileceğini keşfetmiştir. Bu durum bulgu oldukça detaylı bir bilgi gerektiren TFT’nin kolayca öğrenilebilen EFT’ye dönüşmesine yol açmıştır.

EFT oldukça etkili ve kalıcı sonuçlar getiren bir enerji terapisi tekniğidir. Uruguay ve Arjantin’de 11 psikiyatri kliniğinden 5000 hastanın katıldığı bir araştırmada EFT ve TFT gibi enerji terapisi uygulamaları sonucunda tamamen iyileşme ve kısmi iyileşme yaşayan hasta oranının %90 olduğu bildirilmiştir (Andrade ve Feinstein (2002, p. 2).
EFT öğrenmesi ve uygulaması kolay bir tekniktir. Panik atak esnasında atağın kontrol altına alınması, öfke nöbetlerinin yönetilmesi, sınav ve perfonmas kaygısıyla başa çıkma, baş ağrısı ve fibromiyalji gibi ağrılı hastalıklarda ve birçok fiziksel ve psikolojik sıkıntıda düzenli ve bilinçli uygulama ile oldukça etkili sonuçlar alınmaktadır. Merkezimizde danışanlarımızın sorun çözme becerileri edinmesine yönelik olarak bu konuda uluslararası düzeyde eğitim almış olan Uzman Klinik Psikolog Gülşah Akçay Civriz tarafından terapi süreçlerinde EFT eğitimi verilmektedir.

Kaynaklar:
Flint, Garry & Lammers, Willem & G. Mitnick, Deborah. (2006). Emotional Freedom Techniques. Journal of Aggression. Maltreatment & Trauma. 125-150. 10.1300/J146v12n01_07.

Bütüncül Psikodinamik Psikoterapi

Hayatın ilk 6 yılı kişilik gelişimi için oldukça önemli kabul edilmektedir. 0-3 yaş arasında gerçekleşen ve ömür boyu gelişmeye devam eden bağlanma örüntüleri yani temelde hayatın ilk yıllarında kişilerin ebeveynleri ile olan ilişkisi bugün yetişkin yaşamında diğer insanlarla olan ilişkisini etkilemektedir. Bilinçdışı olarak gelişen davranış ve deneyimlerin bugüne etkilerine dair iç görü kazanılması amaçlanmaktadır.

Psikanalitik teoriden temellenen psikodinamik ekole göre insan zihni bilinç, bilinç öncesi ve bilinçdışı olmak üzere üç katmandan oluşur. İnsanın 0-6 yaş döneminde öteki (anne-baba-kardeşler) ile olan ilişkisi hayatı boyunca farklı senaryo ve oyuncular ile tekrar eder. Yani Psikodinamik terapiye göre en temelde kişinin öteki ile olan ilişkileri vardır. Psikodinamik terapi çalışmasında terapist ile danışanın oluşturduğu ilişki içerisinde, danışanın iç dünyası anlamlandırılmaya çalışılır. Bu süreçte danışanın, kendi geçmiş ilişki örüntülerini ve geçmiş yaşamındaki ilişkileri üzerinde farkındalık kazanması sağlanır.

Kişilerin duyguları ve duygularının ifadesi, rahatsız edici düşünce ve duygulardan kaçınma girişimleri, kişinin arzu ve fantezileri, tekrarlanan örüntüler ve kalıplar ve geçmiş deneyimleri üzerine çalışılır. Psikodinamik terapi, terapist ve danışan ilişkisi ve kişiler arası ilişkilere odaklanılır.